16 Mart 2010 Salı

Yahudilerin Filistin'e Girişleri


Tarihi bilgilere göre, Hz. Musa'nın ölümünden sonra, Yahudiler bir süre daha Sina Çölü'nde dolaşarak, Kadeş-Barnea'ya ulaştılar. Kadeş-Barnea, çöldeki yolculuklarının son yeri olmakla beraber, Filistin'e girmelerinin başlangıç noktasıdır. Böylece Yahudiler, Tevrat'ın kendilerine vadettiği topraklara yakınlaşmış oluyorlardı.
Yahudi tarihini anlatan ünlü Judaica Ansiklopedisi'nde ve diğer bazı kaynaklarda, Filistin'in Yahudiler tarafından işgal edilmesinin çok uzun yıllar sürdüğü ve bu sırada şehirlerin yakılıp yıkıldığı belirtilmektedir:
Birçok araştırmaya göre Kenan diyarının fethi MÖ XIV. yüzyıldan başlayarak XII. yüzyıla kadar sürmüştür. Filistin'deki arkeolojik bulgular ve araştırmalar Beth-El, Tell Beit Mirsim, Beth-Shemesh, Eglon, Hazar gibi birçok şehrin MÖ XIII. yüzyıl ile MÖ XII. yüzyıl başlarında tahrip edildiğini göstermektedir. Bu bulgular kısa sürede meydana gelen bir fetih olmadığını, küçük gruplar halinde yavaş yavaş meydana geldiğini göstermektedir. (Encyclopedia Judaica, cilt.8, sf.578)
Yahudiler Filistin'e girerken birçok şehri yakıp yıkmışlar ve orada yaşayan halkı katletmişlerdir. Tevrat'ta bu, sanki Allah'ın emriymiş gibi gösterilir, oysa gerçekte bunun uygulanan vahşete mazeret bulmak için böyle gösterildiği anlaşılmaktadır. Yahudi yazar Chaim Potok "Wanderings" (Gezginler) adlı kitabında Yahudilerin istila sırasında yaptıklarını şöyle anlatıyor:
...Yahudiler Jericho kentine girdiklerinde halk kılıçtan geçirildi. Şehir yakıldı... Ai şehrini tahrip ettiler. Oranın halkını köleleştirdiler, yağmaladılar, şehri yerle bir ederek yaktılar ve Krallarını kazığa geçirerek öldürdüler. (sf.117)
Prof. Dr. Mim Kemal Öke ise, bu tarihi bilgileri şöyle aktarır:
MÖ 1200 yılı dolaylarında Musa Peygamber önderliğindeki İbranilerin, Mısır'dan kaçtıkları, Sina Yarımadası'nı geçerek Ölüdeniz dolaylarına yerleştikleri ve (Hz. Musa'nın ölümünden sonra) Kenan Devleti'ni istila edip, halka zulüm ve baskı yaptıkları, bu tarihi olayların Tevrat'ta da yer aldığı belirtiliyor. (Tarihten Günümüze Filistin Sorunu ve Türkler, Doç. Dr. Mim Kemal Öke)
Hayrullah Örs ise Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerini şöyle anlatır:
Yahudiler zaptettikleri şehirlerdeki evlere yerleşmeyerek, kendilerine kulübeler yaptılar. Bu ilkel evlerin kalıntıları kazılarla meydana çıkarılmıştır. Bunların bir kül tabakası üzerine kurulmuş olması, yerleşmeden önce İsrailoğulları'nın buraları ne hale koyduklarını anlatmaktadır. (Musa ve Yahudiler, Hayrullah Örs, sf.187)
Bu dönemde Yahudiler Filistin'in tamamını ele geçiremediler:
Ancak Yahudilerin başarısı yine de sınırlı kalmıştır. Nüfusun yoğun olduğu yerler, haberleşme yollarının etrafındaki bölgeler ve kıyı boyu gibi can alıcı yerler Mısırlılar tarafından çok iyi korunduğundan, Yahudiler ancak dağlık güney bölgeye yerleştiler. (Encyclopedia Judaica, cilt.8, sf.581)
Yahudiler Filistin'in değişik bölgelerine dağınık olarak yerleştikten sonra uzun yıllar bir taraftan Kenanilerle savaşırlarken diğer taraftan da kendi aralarında çıkan isyan ve kavgalara tanık oldular.
MÖ XI ve XII. yüzyıllarda Yahudilerin "Hakimler Devri" olarak anılan dönemi başladı. Dağınık bir şekilde yaşayan Yahudiler, tek bir lider arayışı içine girdiler. Bu yeni lider Tevrat'ta "Hakim" olarak adlandırılmaktadır. Yahudilerin tam anlamıyla bir birlik oluşturarak krallık kurmaları ise Hz. Davud zamanında olmuştur.


Hz. Davud ve Hz.Süleyman

Hz. Süleyman ve Hz. Davud Yahudilerin büyük kısmı tarafından birer peygamber olarak değil, yalnızca birer Kral olarak kabul edilirler. Bu nedenle de, Yahudilerin bu mübarek insanları zaman zaman yanlış değerlendirmeleri, bu kişiler hakkında hiçbir gerçekliği olmayan kanaatlere kapılmaları söz konusudur. Tarihi kaynaklara göre MÖ 1012 ve 975 tarihleri arasında İsrailoğulları'nın başında bulunan Hz. Davud, kuzey ve güneyde dağınık olarak bulunan Yahudi boylarını birleştirerek, Kudüs'ü Jebusiteler'den alıp başkent yaptı. Hz. Davud'un peygamberliği sırasında İsrailoğulları zenginleşerek, refaha kavuştular. Ancak bir kısım Yahudiler, tıpkı Hz. Musa döneminde olduğu gibi, bu refah ortamına rağmen sık sık ayaklanarak Hz. Davud'a karşı isyan etmekten geri kalmadılar.

İsrail'de bulunan Hz. Süleyman Tapınağının maketi
Hz. Davud'tan sonra tarihi kaynaklara göre MÖ 971'de Hz. Süleyman Kral oldu. Hz. Süleyman ve Hz. Davud'un devrinde ekonomik ve siyasi yönden oldukça önemli gelişmeler yaşandı. Ünlü Süleyman Mabedi, bu dönemde Hz. Süleyman tarafından inşa edildi. Hz. Süleyman'ın hükümdarlığının yaşandığı bu devir, tarihteki en ihtişamlı ve en zengin dönemlerden biri olarak bilinmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hz. Süleyman, İstanbul 2002)
Bu refah ve zenginliğe rağmen pek çok ayaklanma ve isyan yaşandı. Genelde tahtı ele geçirebilmek için çıkarılan bu isyanlardan bazıları tarihi kaynaklarda Şeba, Abşalom ve Jerobeam ayaklanmaları olarak anlatılır.
Kuşkusuz bu isyanların temelinde hak dini kabul etmek istemeyen ve geleneksel batıl inançlarına bağlı kalmakta direnen birtakım din adamlarının payı büyüktü. Bu kişiler, kendi uydurdukları sahte dine uymayan peygamberleri sözde sapkınlık, dinsizlik, delilik ve büyücülükle suçluyorlar, peygamberler hakkında pek çok iftirada bulunuyorlardı.
Oysa Allah Kuran'da, Hz. Süleyman'a yöneltilen bu iftiraların doğru olmadığını tüm insanlara bildirmiştir:
Ve onlar, Süleyman'ın mülkü aleyhinde şeytanların uydurduklarına uydular. Süleyman ise küfretmedi; ancak şeytanlar küfretti... (Bakara Suresi, 102)

Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, ki ben de ahdinize bağlı kalayım. Ve yalnızca benden korkun. (Bakara Suresi, 40)
Yahudilerin Babil'e Yerleşmeleri

Hz. Süleyman'ın tahminen MÖ 930 yılında ölümünden sonra, Yahudiler arasında kavgalar ve ayaklanmalar başladı. İlk Yahudi Krallığı bu iç karışıklıklar nedeniyle "Yahuda" ve "İsrailiye" Krallığı olmak üzere ikiye ayrıldı.
MÖ 722'de Asur Kralı Sargon, İsrailiye Krallığını istila etti ve bu Krallıkta yaşayan 10 aileyi Samarya'dan Asur'a sürgün etti. Yahuda Krallığı ise, MÖ 586'da Babil Kralı Nebukadnezar tarafından yok edildi. Süleyman Mabedini ve Kudüs'ü yakan Nebukadnezar, Yahudilerin önde gelenlerini Babil'e sürdü.
Ne var ki Yahudilerin önde gelenleri (özellikle de hak dine uymamakta direnen kesimleri) bu durumdan hiçbir zarar görmediler, hatta karlı çıktılar. Nebukadnezar tarafından Babil'e götürülen bu zengin kesim, Babil'de çok daha büyük bir refahla karşılaştı.


Hak Dine ve Peygamberlere Karşı Gelen Yahudiler

Andolsun, Biz İsrailoğulları'ndan kesin söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir peygamber geldiyse bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler. (Maide Suresi, 70)
Her toplumda olduğu gibi Yahudi toplumu içinde de iman edenler ve Allah'tan korkan insanların yanı sıra, inkarda direnenler ve kötülükte ileri gidenler vardır. Allah Kuran'da Yahudi toplumu içinde inkarcılığı, isyanı ve kötülüğü alışkanlık haline getirmiş olan kişilere özel olarak dikkat çekmiş, bu kişilerin bozguncu karakterleri olduğunu bildirmiştir. Benzer bir durum Kuran'da Bedeviler için de bildirilmiştir. Bedevilerin içinde de Allah'tan için için korkan ve ahiret gününe samimiyetle iman eden kişiler olduğu gibi, Allah'ın koyduğu sınırları bilmemeye daha yatkın kişiler de bulunmaktadır. (Tevbe Suresi, 97-99)
Dolayısıyla, burada ele alınan tavır ve ahlak bozuklukları inkarı alışkanlık haline getirmiş olan Yahudilere hastır. Yoksa tüm Yahudi toplumunun tek tip bir ahlaka sahip olduğunu düşünmek ya da kişiler arasında hiçbir ayırım gözetmeden bütün toplumu itham etmek kuşkusuz mümkün değildir. Üstelik böyle bir yaklaşım son derece akıl dışıdır.
Yahudiler pek çok peygamberin tebliğine şahit olmuş bir topluluktur. Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. İlyas, Hz. Eyüb, Hz. İsa, Hz. Davud ve Hz. Süleyman bu peygamberlerden yalnızca birkaçıdır.
Yahudiler -bir kısmı hariç- peygamberleri inkar etmekle kalmayıp onlara ve etrafındakilere birçok eziyette bulundular. Söz konusu Yahudilerin inkar etmelerinin en önemli nedeni, atalarının sapkın inançlarını bırakmak ve gerçek dine yönelmek istememeleridir. Allah, Maide Suresi'nde bu Yahudilerin çıkarlarıyla çatıştığında peygamberleri öldürdüklerini şöyle bildirir:
Andolsun, Biz İsrailoğulları'ndan kesin söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir peygamber geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler. (Maide Suresi, 70)
Kendi sapkın inançlarına göre değiştirdikleri Tevrat'ın ardından, gerçek dini tebliğ eden Hz. İsa'nın ve Hz. Muhammed'in peygamberlik ile görevlendirilmeleri, bazı Yahudiler'in çıkarları ile çelişen ve kabul edemeyecekleri bir durumdu. Bunun için, özellikle Hıristiyanlığı ve İslamiyeti hedef alan söz konusu dejenere Yahudiler, Hz. İsa'yı ve Hz. Muhammed (sav)'i defalarca öldürmeye çalışarak bu iki hak dinin henüz yayılmadan yok olmasını istediler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder