16 Mart 2010 Salı

"Dönen" Yahudiler...



Yahudilerin büyük kısmı Avrupa'da oldukça zengin ve imtiyazlı bir hayata sahiptiler.
Antisemitizmin güçlenmesi ile birlikte, Yahudiler Avrupa toplumlarından giderek daha fazla dışlanmaya başladılar. 1290'da İngiltere'den, XV. yüzyılın ilk yarısında Almanya'nın bazı şehirlerinden ve XVI. yüzyılda ise Fransa'dan sürüldüler. Buna rağmen, Yahudilerin bir kısmı yaşadıkları yerlerden ayırlmamayı başardılar. Birçok Yahudi dönme olarak, yani kendini Hıristiyan gibi göstererek, bu ülkelerin sınırları içinde kaldı. Buna en somut örnek Londra'da III. Henry tarafından 1234'te kurulan Domus Conversorum oldu. XVII. yüzyılda Yahudilerin İngiltere'ye tekrar resmi olarak kabul edilmelerine kadar faaliyetlerini sürdüren Domus Conversorum ile ilgili "History of Anti-Semitism" (Anti-Semitizm Tarihi) adlı kitapta şu bilgiler veriliyor:
"Yahudiler İngiltere'ye modern çağdan önce girmeyi başarabildiler mi? 1234'te dönmeler için kurulan Domus Conversorum, Almanya, İspanya ve hatta Fas'tan üye toplamaya devam etti. Ayrıca Londra'ya gizli yollarla giren Yahudiler de oluyordu." (The History of Antisemitism, Leon Poliakov, sf.203)
Aynı kitap Fransa'da gizlice kalan Yahudiler için şöyle diyor:
"1394'de Fransa'dan çıkarıldıktan sonra, Fransa'da kesinlikle Yahudi kalmadı mı? Bazı tarihçiler, özellikle Robert Anchel, Yahudilerin gizli olarak veya dönme olarak buradaki yaşantılarına devam ettikleri hipotezini ortaya koydu. 1650'de Parisli Yahudiler, yani Yahudiliği gizli olarak sürdürmekle suçlandılar. XV. yüzyılda ne oldukları belli olamamakla beraber XVII. yüzyılda iyi ve sadık Katolikler gibi görünüyorlardı." (The History of Antisemitism, Leon Poliakov, sf.173)
Menasseh Ben Israel
"Yahudiler Fransa'nın güneydoğusunu terk edip Hıristiyanlığa dönerek genel halk içinde eridikten sonra, güneybatı 'Gizli Yahudilerin' yani 'Dönmelerin' gelişine şahit oldu... Kendi İbrani dinlerini ve adetlerini korurken, dıştan Katolikliği uygulayarak, kendilerinin keşfedilmesinden kurtulmuş oluyorlardı." (Encyclopedia Judaica, France, cilt 7, sf.20)
Yahudilerin İngiltere'ye resmi olarak tekrar kabul edilmelerinde Domus Conversorum'dan daha etkin rolü XVII. yüzyılın ilk yarısında Menasseh Ben Israel oynadı. Amsterdam Başhahamı olan Menasseh Ben Israel, kayıp on İsrail Kabilesi ile ilgili olarak hazırladığı "Hope of Israel" (İsrail'in Umudu) adlı kitabında, Yahudiler dünyanın bir ucundan diğer bir ucuna yayılmadıkça Mesih'in geleceğine dair olan kehanetin gerçekleşmeyeceğini savundu. Böylece Hıristiyanlarla ortak olan Mesih inancını kullanarak, kendilerini İngiltere'ye kabul ettirmek için gerekli koşulları hazırladı. Judaica Ansiklopedisi'nde bu konu şöyle anlatılır:
"Menasseh Ben Israel'in Latince olan bu eseri basılır basılmaz İngilizce'ye çevrildi ve Oliver Cromwell'in dünyada tek Yahudi bulunmayan ülke İngiltere'ye Yahudileri geri çağırma çabasında destek olacak bir eser haline geldi. Mesih'in tekrar gelişine dair olan kehanetin gerçekleşmesi ancak Yahudilerin dünyanın dört bir köşesine yayılmaları ile gerçekleşebilecekti. Menasseh Ben Israel ve İngiliz din adamları arasında Yahudilerin İngiltere'ye dönmelerini kabul ettirecek bir atmosfer oluşturuldu." (Encyclopedia Judaica, cilt 15, sf.1006)
Menasseh Ben Israel, Oliver Cromwell'e Yahudilerin İngiltere'ye dönmelerini teklif ederken.
"Ve Rab sizi yerin bir ucundan yerin öbür ucuna kadar bütün milletler arasına dağıtacak..." (Tesniye Bölümü, 28/64)
Yahudilerin İngiltere'ye geri gelmelerinde İngiltere'de kalan Yahudi dönmelerinin de rolü büyük oldu.
"Sir Henry Finch, Roger Williams, Edward Nicholas ve John Sadler Yahudilerin İngiltere tarafından resmi olarak kabul edilmelerini sağlamak için hareket başlatanların başında geliyorlardı; bunu insanlığın bir ölçüsü olarak veya kendi dönmeliklerini güvence altına almak için yapıyorlardı." (Encyclopedia Judaica, England, cilt 6, sf.758)
XVI. ve XVII. yüzyıllarda, bazı Yahudiler içinde bulundukları milletlerin yönetiminde etkin olabilmek ve olayları kendi çıkarlarına göre yönlendirebilmek için, sahip oldukları maddi gücü kullandılar. Kralların, prenslerin finansörlüğünü yapan Yahudiler, "saray Yahudisi" adı verilen yeni bir Yahudi sınıfı oluşturdular.
Menasseh Ben Israel'in Oliver Cromwell'e 1656'da Yahudilerin İngiltere'ye dönmeleri ile ilgili olarak sunduğu dilekçe.
"Ortaçağ'da aracı görevi gören Saray Yahudileri (court Jew) ortaya çıktı. Bu kişiler imparatorların, kralların, prenslerin, papaların vazgeçilmez danışmanlarıydılar. Bazen de bu kişiler Hasdai Ibn Shaprut'un durumunda olduğu gibi saray doktoru da oluyorlardı. Bunların kralla olan kişisel yakınlıkları, Yahudilerle kral arasında direk bağlantı kurmalarını ve hatta Yahudilerin karşılaşabilecekleri herhangi bir zorluğu engellemelerini sağlıyordu. Almanya'da da saray Yahudisi olan birkaç kişi bulunmaktaydı. Bunlar birçok kraliyet birimini ve orduyu finanse ediyorlardı. Belki de en bilinen iki saray Yahudisi Jossl of Rosheim (1480-1554) ve Joseph (Jud) Suss Oppenheimer (1698-1738) idi.
Jossl of Rosheim bütün Avrupa'da etkisi bulunan yetenekli bir finansördü. Ne zaman Yahudi cemaati zor bir durumla karşılaşsa, hemen İmparator Charles IV veya kraliçe, prensler, piskoposlar ve Diet'lerle irtibata geçerdi. Joseph Suss Oppenheimer, Würtemberg Dükü'nün finansörüydü. Saraydaki bütün olaylara hakimdi." (Pictorial History of the Jewish People, Nathan Ausubel, sf.124)
"Krallığa ve prenslere ait olan her birimde bir saray Yahudisi bulunuyordu... 1673'te İmparator Leopold, bir Heidelberg Yahudisi olan Samuel Oppenheimer'ı saraya çağırttı ve ordularını hazırlama görevini verdi. 30 yıl boyunca, özellikle 1638'de Türklerin Viyana Kuşatması sırasında ve Fransa'ya karşı olan savaşlarda kendini bu işe verdi. Max von Baden, Avusturya ordusunun Oppenheimer olmasaydı yok olacağını yazdı. Prens Eugene onun hizmeti olmadan hareket etmeyi reddetti." (History of Anti-Semitism, Leons Poliakov, sf.229)
Bu Yahudi dönmeleri "Society For The Culture and Science of Judaism" (Yahudilik İlim ve Kültürü için Topluluk) adında bir grup kurdular. Böyle bir grup kurmaları, Hıristiyan görünmelerine rağmen Yahudilikten kesinlikle ayrılmadıklarını göstermiş oluyordu.
"Bu kuruluşun (Society for the Culture and Science of Judaism) kurucuları arasında I. L. Auerbach, E. Gans, H. Heine, I.M,Jost, M. Moser ve L. Zunz vardı, ki bunların çoğu dönme idiler." (Encyclopedia Judaica, Germany, cilt 7, sf.458-462)



Finans-kapital'den Güç Alan Siyonizm

XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Yahudiler maddi ve siyasal güçlerinin doruk noktasına ulaştılar. XIX. yüzyılda, bütün dünyada Yahudi finans imparatorlukları kuruldu. Rothschild, Goldsmith, Warburg, Lehmon ve Speyer Avrupa ekonomisini büyük çapta ele geçiren Yahudi hanedanlarının başında geliyorlardı.
Yahudiler, maddi imkanlarını kullanarak devlet kademelerinde önemli görevler aldılar. Bu şekilde, aynı dönemde gelişen Siyonizme önemli destek sağladılar. Mason localarını organize ederek Siyonizme kazandırdıkları krallar, devlet başkanları, başbakanlar ve parlamento üyeleri sayesinde İsrail'in kuruluşuna zemin hazırladılar. "Dünya hakimiyeti" için en güçlü devletleri kontrolleri altına almaları gerektiğinin bilincinde olan Siyonist Yahudiler ellerindeki imkanları bunun için kullandılar.
(Sağda) İngiltere'deki Yahudi hakimiyetinin sembolü: Yahudi Başbakan Benjamin Disraeli. (1804-1881) (Solda) Siyonist lider Theodor Herzl en büyük desteği Avrupa devletlerini yönlendiren Siyonist ve mason bankerlerle, devlet adamlarından aldı.
"Siyonizmin kuvvetlendiği 1840'lar ile İsrail Devleti'nin kurulduğu 1948 yılı arasında Avusturya'da 95, Fransa'da 75, Almanya'da 150, İngiltere'de 90, sömürgelerinde 78, İtalya'da 54, Polonya'da 156, ABD'de 50 civarında Yahudi, üst düzey devlet kademelerinde bakanlık, başbakanlık ve parlamento üyeliği yapmıştır." (Universal Jewish Encyclopedia, cilt 7, Public Office Jews in, sf.22-29)
Başlangıcından İsrail'in kuruluşuna dek Siyonizme en büyük desteği veren ülke İngiltere oldu. XIX. yüzyıl başlarında Siyonistler ülkede büyük bir etkiye sahiptiler. Özellikle İngiliz ekonomisinde ve parlamentoda büyük söz sahibiydiler. Bunun sonucu olarak İngiliz politikacıları 1840'lı yıllardan itibaren Filistin'de bir Yahudi devleti kurma planlarına ilgi göstermeye başladılar.
Bu dönemde Sefardi Yahudisi Benjamin Disraeli başbakanlığa seçildi. Ülkenin yönetimindeki etkilerinin gücüne güvenerek, İngiltere'nin isminin İsrail olarak değiştirilmesini parlamentoya teklif etti. Benjamin Disraeli ve Kraliçe Victoria'nın oğlu büyük mason üstadı Kral VII. Edward, Avam Kamarası'nın kapılarını Baron Lionel, Nathaniel de Rothschild, Sir Arthur Montague, Lionel Cohen, Sir Julian Goldschmit gibi büyük servet sahibi Yahudi bankerlere açtılar. Bunu takip eden dönemlerde birçok Yahudi belediye başkanlığı, savcılık, belediye meclis üyeliği gibi devlet kademelerinde görev aldılar.
"1871'de Yahudi Sir George Jessel başsavcı oldu ve birçok Yahudi hükümette görev aldılar. 1909'da Herbert Samuel (daha sonra Viscount oldu) Kabine Başkanı oldu. Sir David Salomons 1855'te Büyük Belediye Reisliği'ne getirilen ilk Yahudi oldu; ve bu görevi sonraki dönemlerde birçok Yahudi devam ettirdi.
İngiliz hükümeti tarafından desteklenen Sir Moses Montefiore, bütün Yahudilerin elçiliğini üstlendi. 1885'te Lord Rothschild'e asilzadelik ünvanı verildi." (Encyclopedia Judaica, England, cilt 6, sf.750-758)
Her ikisi de Yahudi olan Lord Isaac Reading Adalet Bakanlığı'na, Sir Herbert Samuel de Vadedilmiş Toprakları idare etmek ve orada bir Yahudi devleti kurmak için Filistin Yüksek Komiserliği'ne atandı. Bu dönemde İngiltere Başbakanlığı'nı mason Llyod George yürütüyordu. Kabinesinde 6 tane Yahudi başmüşavir olarak görev yapmaktaydı.
Bununla birlikte Siyonistler, kısa sürede İngiltere'de masonluğu yaygın hale getirdiler.
Birçok kral, prens, kont ve dük mason oldu. İngiliz devlet adamlarından mason olanlardan birkaçı şunlardır:
İngiltere Kralı IV. George, (Mimar Sinan Dergisi, sayı 22, sf.75)
Kral VIII. Edward, (Mimar Sinan Dergisi, sayı 22, sf.25)
Kral VII Edward, (Türk Mason Dergisi, yıl 1, sayı 1, sf.50)
İngiltere ve İrlanda İmparatoru Frederic De Galle. (Türk Mason Dergisi, yıl 1, sayı 1, sf.50)
1876'da Siyonistlerin liderliğini üstlenen George Elliot tarafından "Siyon Aşıkları" adı verilen ilk İngiliz Siyonist Teşkilatı kuruldu. Teşkilatın politikası zengin Yahudileri ve İngiliz politikacıları organize ederek "Siyon idealinin" gerçekleşmesini sağlamaktı.
Fransa'da ise Siyonistler çok sayıda olmamalarına rağmen, Fransız masonluğu sayesinde, hükümeti Siyonizme destek verecek şekilde yönlendirebildiler.
Fransa Büyük Sanhedrin'i Napoleon Bonaparte Başkanlığı'ndaki ilk toplantısında.Bu toplantıda Fransa'da yaşayan Yahudi cemaatine çeşitli imtiyazların verilmesi kararlaştırılmıştı.
Almanya'da da ünlü Siyonist lider Theodor Herzl, yüksek dereceli bir mason olan Alman İmparator II. Wilhelm ile temasa geçti. Bunun sonucunda Almanlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun Alman vatandaşlarına tanıdığı toprak satışı iznini Yahudilerin adına kullandılar. Diğer Avrupa devletlerinden gelen Yahudileri Alman vatandaşı yaparak Filistin'de toprak satın almalarını sağladılar. Bu şekilde Filistin'e çok sayıda Yahudi yerleştirilmiş oldu.
Siyonistler tefecilik ve faiz yoluyla elde ettikleri büyük serveti kullanarak bulundukları ülkelerdeki kralları, başbakanları ve üst düzey devlet adamlarını kontrolleri altına aldılar. Bu Tevrat'ta yer alan bir vaadin uygulamasıydı:
"Ve ecnebiler senin duvarlarını yapacaklar, ve kralları sana hizmet edecekler" (İşaya Bölümü, 60/10)

Kapitalizme Giden Yol: Protestanlık
Ortaçağ Katolik Kilisesi'nin faizi kesin olarak yasaklıyor olması, faiz sisteminin çok fazla yayılmasına engel oluyordu. XVI. yüzyılda Avrupa'da doğan yeni bir mezhep, bu konuda çok farklı bir yaklaşım getirdi. Bu mezhep, Protestanlıktı.
Tarihte Yahudi aleyhtarı gibi gösterilen Martin Luther tarafından kurulan Protestanlık, aksine gerek kaynağı, gerek kurucuları ve gerekse savunucuları açısından Yahudilerle oldukça yakından alakalıydı. Katolik Kilisesi'ne karşı başlatılan bu hareket kaynak olarak Tevrat'ı alıyordu:
"Hıristiyanlıktaki reform hareketleri, Yahudi edebiyatı ve felsefesinden oldukça etkilendi. Bu tip hareketlerle 'Yahudileşmeleri' nedeniyle düşman edindiler. Birçoğu Tevrat'la bağlantılıydı. Bu nedenle bu hareketler Tevrat'ın yeni tercümelerine önayak oldu." (The Universal Jewish Encyclopedia, Christianity, sf. 185)
"Değişikliğe yol açan esas hareket Tevrat'a, İbranice'ye ve Tevrat'la ilgili çalışmalara gösterdiği ilgi ile reform hareketi olmuştur." (The History of Anti-Semitism, Leon Poliakov, sf. 198)
Giovanni Paolo, "St. Pelet Kilisesi", 1974.
Reform hareketlerinin ve Protestanlığın ilk olarak Yahudiler tarafından desteklenerek benimsenmesi, bu yeniliğin Yahudilere ne derece olumlu hizmetlerde bulunacağının bir göstergesidir.
"Luther'in Roma Katolikliğine getirdiği yıkıcı darbe ilk olarak Yahudiler tarafından benimsendi." (Encyclopedia Judaica, cilt 11, sf. 584)
"Özellikle Sefardi diasporasından olan Joseph ha-Kohen gibi bazı Yahudi bilim adamlarının Reform'a karşı oldukça büyük sempatileri vardı." (Encyclopedia Judaica, cilt 11, sf. 584)
Martin Luther, reform hareketleri başlamadan önce Yahudilikle, Tevrat ve İbranice'yle ilgileniyordu. Bu ilgisini ilk olarak "Jesus Christ Was Born A Jew" (İsa Mesih bir Yahudi Olarak Doğdu) adlı kitabında gösterdi. Luther'in Yahudilerle ilgili olarak söyledikleri onun bu ilgisini açıkça gösteriyor:
"Yahudiler bizim Tanrımızın akrabaları, kuzenleri ve kardeşleridir. Katoliklere sesleniyorum; bana kafir demekten yorulduklarında Yahudi desinler." (History of Anti-Semitism, Leon Poliakov, sf.221)
Yahudiler de Martin Luther'in Yahudi hedeflerine hizmet eden bir "Gizli-Yahudi" olduğunu belirtmekte hiçbir sakınca görmüyorlardı.
"Kabalist Abraham B. Eliezer ha-Levi, Luther'in Hıristiyanları yavaş yavaş eğitmeye çalışan bir 'Gizli Yahudi' olduğunu söyledi." (Encyclopedia Judaica, cilt 14, sf. 21)
Sadece Yahudiler değil, Kilise ve halk da Martin Luther ve taraftarlarının "yarı Yahudi veya gizli Yahudi" olduklarını düşünüyorlardı:
"Martin Luther kilise tarafından 'Yarı Yahudi' olarak adlandırıldı... Abraham Farissol gibi bazı Yahudiler, Luther'i 'gizli bir Yahudi', dini gerçeği ve adaleti ayakta tutan bir yenilikçi olarak tanımlarken, anti-putperest yenilikleri Yahudiliğe dönüş olarak belirttiler." (Encyclopedia Judaica, cilt 11, sf. 585)
"XV. ve XVI. yüzyıldaki Hıristiyan Reformcuların en büyükleri İbrani dilini ve bir derecede Yahudi edebiyatını biliyorlardı. Hepsi Tevrat'a yönelmişlerdi. Bunların arasında John Huss, Zwingli, Michael Servetus, Calvin ve Luther vardı. Hepsi karşıtları tarafından 'tam' veya 'yarı Yahudi' olarak adlandırıldılar." (The Universal Jewish Encyclopedia, Christianity, sf.185)
Luther'in yol göstericisi ve eğitmeni olarak kabul ettiği Reuchlin ise Yahudiliğe, Kabala'ya ve İbraniceye olan ilgisi ile tanınan ve Kabala'dan yola çıkarak Hıristiyan Kabalası'nı hazırlayan bir Kabalistti.

Reform hareketlerinin öncüsü ve Yahudilerin "Gizli Yahudi" olarak nitelendirdikleri Martin Luther.
"Martin Luther daha sonraki zamanlarda dahi Reuchlin'i yol göstericisi ve öğretmeni olarak tanımladı." (Encyclopedia Judaica, cilt 11, sf.584)
"Katolik rahipler Talmud'un anti-Hıristiyan olduğuna inanırlarken, John Reuchlin adındaki Alman profesör Talmud'un anti-Hıristiyan olmadığını öne sürdü. Bunun üzerine birçok Hıristiyan aydını İbraniceye ve Tevrat'a yöneldi. Başka olayların da etkisiyle birçok Hıristiyan Martin Luther'in önderliğinde Katolik Kilisesi'nden ayrıldılar." (A Zionist Primer, edited by Sundel Doniger, sf.17)
Kilisenin etkisini zayıflatarak hareket kabiliyetlerini artırmak isteyen Yahudiler, Protestanlığı bu hedeflerinde kullandılar, öyle ki Protestanlık uygulama yönünden Hıristiyanlıktan çok, Yahudiliğe yakın bir din haline geldi.
"Bu din Yahudi dinine Katoliklikten daha yakın, çünkü onlar İncil'i takip ediyorlar, sadece İsa ve Paul'un öğretilerini veya Yeni Ahit'i değil, Yahudilerin Tevrat'ını da takip ediyorlar" (A Zionist Primer, edited by Sundel Doniger, sf.17)
Bu şekilde 1788 yılında Protestanlık mezhebini yasallaştırmak için kurulan komisyon bir süre sonra Yahudiler için de aynı görevi üstlendi.
"1788'de Protestanlık için yurttaşlık hakları ayarlayan komisyonun başında bulunan Malasherbes, Yahudiler içinde aynı görevle XIV. Louis tarafından görevlendirildi." (Encyclopedia Judaica, France, cilt 7, sf. 82)
Yahudiler, Protestanlığın yaygın olarak kabul edildiği ülkelere özel bir ilgiyle yaklaşırken, bu ülkelerin de Yahudilere olan ilgisi aynı şekildeydi:
"İspanya ve Portekiz'deki Marrano'lar (Yahudi dönmeleri) kendileri için yeni bir ümit gördüler. Birçoğu artık Protestan olan Hollanda'ya yerleşmenin yollarını arıyorlardı." (Pictorial History of Jewish People, Nathan Ausubel, sf.111)
Protestanlıkla beraber faiz uygulaması ve bunun devamı olan kapitalist sistem de kabul görmüş oluyordu. Max Weber "Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu" adlı kitabında Protestanlığın kapitalizme olan etkilerini açıkça ifade ediyordu. Encyclopedia Britannica'da kapitalizmin doğuşunda ve faizin yaygınlaşmasında Protestanlığın etkisi şöyle anlatılıyor:
"Ortaçağ'daki Katolik Kilisesi, kapitalist ideolojiye ve bu ideolojinin gelişmesine engel teşkil ediyordu. Tefecilik sadece Hıristiyan olmayanlara mahsustu. Kilise ve o dönemin otoritelerine göre faiz kanunlara aykırıydı... XVI. ve XVII. yüzyıllarda Protestan reform hareketi Kuzey Avrupa'ya kapitalizmin yayılmasıyla sonuçlandı. Bu özellikle Hollanda ve İngiltere'de gerçekleşti. Bu yeni din ve ekonomik gelişme arasındaki kronolojik ve coğrafi bağlantı, Protestanlığın modern kapitalizmin yayılmasına neden olduğunu gösterir. Doktrinlerdeki değişikliklerle kapitalistlerin yaptıkları yanlış olmaktan çıkarılmış ve hatta bunların yaşam biçimlerine bir onay verilmiş oldu. Ticaret ve endüstri genişledikçe Protestanlar daha zengin olmak için malın biriktirilmesini kural olarak getirdiler." (Encyclopedia Britannica, cilt 4, sf. 840)
Faizin Hıristiyanlık tarafından yasaklanmadığını söyleyerek Yahudi kapitalistlere büyük bir hizmette bulunan diğer bir reform hareketi öncüsü Fransız Calvin'di.
Martin Luther, Kutsal Kitabı tercüme ederken.
"De Usuris" (Faiz) adlı kitabında Calvin, İncil'in Luka bölümünde 6/35'teki cümle üzerinde şu yorumda bulundu; 'Faizi kötüleyen hiçbir yazılı dini kanıt bulunmamaktadır'." (Encyclopedia Judaica, cilt 5, sf.66)
Protestanlığın bir devamı olarak oluşan Püritenlik de yine Tevrat'a dayanarak ortaya çıktı. Bir kaynakta bu konuya şöyle dikkat çekilir:
"Tevrat'ın Püritenizm ve daha sonraki Anglo-Amerikan mezheplerindeki etkileri oldukça büyüktür." (The Universal Jewish Encyclopedia, Christianity, sf.185)
Politik olayları perde arkasından yöneten bazı Yahudiler, İngiltere'de krallığı yıkarak "Yahudi dostu" tanımlamasına uygun Cromwell'i başa geçirmek için bu sefer de Püritenleri kullandılar. Bu arada yeni hükümetin finansörleri Yahudilerdi.
"Püriten burjuvazisi krallığı yıkarak 1649'da Cromwell'i başa getirdi. Bu arada Londra'da bulunan bir Marrano (Yahudi Dönmesi) kolonisi hükümet için finansal ve politik hizmette bulunuyordu." (The History of Anti-Semitism, Leon Poliakov, sf.205)
"Devrim ve Püriten doktrininin İngilizler arasında yayılmasıyla, Yahudilere karşı bakışta olumlu değişmeler oldu. Buna bağlı olarak Tevrat'a verilen önem de arttı." (Encyclopedia Judaica, England, cilt 6, sf.752)
Yahudilerin 1290'da İngiltere sınırlarından çıkarılmalarından sonra tekrar bu ülkeye geri dönmelerinde önemli rolü olan Menasseh Ben Israel, en büyük desteği Cromwell ve Püritenlerden aldı.
"Bu arada Menasseh Ben Israel Londra'da görülmeye başladı. Püritenleri, Yahudileri İngiltere'ye geri getirmeleri için ikna etti." (Pictorial History of Jewish People, Nathan Ausubel, sf.118)
Yahudilerle Protestanlar arasında kurulan yakın ilişki XX. yüzyılda da Siyonistlerle kimi Protestan gruplar arasında aynı sadakatle devam etmektedir.
"Yahudiler ve Protestanlar arasındaki bağlantı politikada da önemli bir yer teşkil eder. İsrail'de yaptığı bir konuşmada (Protestan Kilisesi üyesi olan) Jerry Falwell şöyle diyor: 'Anti-İsrail fikrine sahip hiçbir adayın senatör olamayacağı günler yakındır'." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.244)
"Protestanlar da İsrail'i ve Yahudileri desteklemeye başlıyorlar, çünkü Tanrı'nın seçtiği insanlar olduklarına inanıyorlar. Ayrıca Kutsal Toprakların İsrail'in elinde bulunması İsa'nın tekrar geleceğinin bir kanıtı. Begin şöyle diyor: 'Falwell 20 milyon Amerikalı Hıristiyanı temsil eden adam." (They Dare To Speak Out, Paul Findley, sf.181)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder