Birinci Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra pek çok Arap ülkesinde iç karışıklıklar çıktı. Hükümetler düştü, hatta siyasi rejimler bile değişti. Değişikliklerin en önemlisi ise Mısır'da yaşandı. Mısır'daki bu değişiklik, Arap dünyasının İsrail'le olan ilişkisini kökten değiştirecek kadar büyük oldu. Yapılan bir devrimle Mısır Kralı Faruk tahtından indirildi. Bu devrimin planlayıcısı ve organizatörü ise, Mossad'ın en büyük müttefiği CIA'di. CIA, Arap dünyasının 20. yüzyıldaki en önemli lideri sayılan Nasır'ı iktidara getiren gelişmelerin düzenleyicisi idi:
"1952'de Mısır ordusunun yüksek rütbeli askerleri, Ortadoğu'daki ünlü CIA ajanları Kermit (Kim) Roosevelt ve Miles Copeland'la Kral Faruk'u devirmek için gizlice ilişki kurdular. İhtilal liderleri, kendilerini eğitmesi için CIA ajanlarını, ülkelerine davet ettiler. Ve liderleri Albay Abdünnasır Başbakan oldu. CIA, Nasır'ı koruma işini üstlendi." (Every Spy A Prince, Dan Raviv-Yossi Melman, sf. 55)Nasır'ın CIA ile olan ilişkisi devrimden sonra da devam etti. Bu süre içinde Nasır'ın Arap dünyasının lideri olmasını da CIA sağladı.
"Nasır'ın en yakınlarından Binbaşı Hasan Touhami, Mısır Gizli Polisi'ndeki en yetkili kişiydi ve Nasır'ın CIA ile olan görüşmelerini düzenliyordu. CIA'den Jim Eichelberger adlı kişi Nasır'ın hükümetini Mısır'da ve Arap dünyasında popüler yapmak için yollar arayan fikir adamı olarak rol oynadı." (Ropes of Sand, Wilbur C. Ereland, sf. 99-103)
CIA'in Nasır'a yardımı siyasi alanda kısıtlı kalmadı, finansman boyutlarına da vardı. Mısır'a yapılan yardımlarla Nasır, Arap-İsrail Savaşlarında kullanılacak olan orduyu hazırladı:
"CIA Nasır'a, özellikle Mısır ordusunun bir yerden bir yere nakli için 3 milyon dolar gizli fon vermeyi teklif etti. Buna ek olarak, CIA Dış İşleri Müdürlüğü ile 5 milyon dolarlık fonu, niteliği belirlenmemiş askeri yardım fonu olarak Mısır'a askeri malzeme alması için verdi. Amerika yapılacak 40 milyon dolarlık ekonomik yardımın gizlenmesi için Mısır'la anlaştı." (Ropes of Sand, Wilbur C. Ereland, sf.91)
İsrail'in arzuladığı sınırlara ulaşması amacıyla, CIA aracılığıyla başa geçirilen Nasır'ın fonksiyonunu tam uygulaması için bir adım daha atılması gerekiyordu: ABD'nin desteklediği iki ülke olan, İsrail ve Mısır'ın karşı karşıya getirilmesi doğru olmayacağından, bunlardan birisi Amerikan karşıtı safta yer almalıydı. ABD'nin Ortadoğu'da komünizme karşı set oluşturduğunu söylediği İsrail ile, Sovyetlerin yanında yer alan Mısır'ın karşı karşıya gelmesi ideal bir senaryo idi. Bu aşamada devreye giren Mossad'ın askeri istihbarat ile ilgili kolu AMAN, Mısır'ın Amerika'dan kopmasını sağlayacak göstermelik nedenin oluşması için gerekli operasyonu gerçekleştirdi.
"30 Haziran 1954'te AMAN'ın gizli kolu "Unit 131", Mısır'da Susannah adlı bir sabotaj operasyonu düzenledi. Bombaların hedefi Mısır askeri örgütleri değil, İngiliz ve Amerikan kuruluşlarıydı. Bundaki amaç Londra ve Washington'da Mısır aleyhtarı bir politika oluşturmaktı." (Every Spy A Prince, Dan Raviv-Yossi Melman, sf.56)
"Mısır Devlet Başkanı Nasır, Mısır Büyük Locası üstad-ı azamlığını yapmış ve iktidarda kaldığı sürece ülkesini, hep masonik esaslarla yönetmiştir." (Mimar Sinan Dergisi, Sayı:13,sf.131) |
Nasır, Mısır'da Bir Üstad Mason
"Mısır Devlet Başkanı Nasır, Mısır Büyük Locası üstad-ı azamlığını yapmış ve iktidarda kaldığı sürece ülkesini, hep masonik esaslarla yönetmiştir." (Mimar Sinan Dergisi, sayı 13, sf.131)
Gerçekten de Nasır, ülkesini masonik hedeflere uygun olarak yönetti. Ülkesindeki dindarlara baskı uyguladı. Bir taraftan da Arap dünyasını İslam'dan uzaklaştırabilmek için suni bir ideoloji sundu: Arap sosyalizmi. Nasır bu yanılgıyla ülkesini büyük bir felakete sürükleyecekti.
İngiliz-Fransız ve İsrail İş Birliği: Süveyş Savaşı
Nasır, 28 Temmuz 1956'da Kahire'de yaptığı bir konuşmada Kanal'ın uluslararası trafiğe açık olduğunu ama Süveyş'in Mısır'ın malı olduğu için millileştirildiğini söyledi. 3 gün sonra elçiliklere gönderilen notalarda Süveyş'i işleten kanal şirketinin Mısır'a ait olduğu açıklandı. Süveyş Kanalı'nın millileştirilmesi İsrail'e beklediği imkanı verdi. Fransa ve İngiltere bu olayda da İsrail'in müttefiği olarak hareket etmeye başladılar.
"30 Eylül ve 1 Ekim günlerinde Paris'te Fransızlarla İsrailliler arasında yapılan gizli görüşmelerde Mısır'a karşı saldırıya geçme kararı verildi." (Warriors at Suez, Donald Naff, sf.511)
Temmuz-2 Ağustos 1956 tarihleri arasında Nasır'a karşı izlenecek politikayı kararlaştırmak üzere Amerikan, İngiliz ve Fransız hükümet temsilcileri Londra'da biraraya geldiler. İngiltere Başbakanı Eden 8 Ağustos'ta İngiliz radyosuna yaptığı konuşmada bu savaşın Nasır'la olduğunu söylüyordu. (sağda) ABD Dışİşleri Bakanı John Foster Dulles ise İsrail'in İngiltere ve Fransa'yı muhatap alması nedeniyle savaş kararına karşı olumsuz bir tavır ortaya koydu (solda). |
"Eden ve Dış İşleri Bakanı Selwyn Lloyd 16 Ekim'de Paris'e gittiler. İki gün süren görüşmelerde, Mısır'a karşı yapılacak harekatın planları ele alındı ve özellikle İsrail'in Ürdün'e saldırmamasına karar verildi." (Full Circle -The Memoirs of Sir Anthony Eden, Anthony Eden, sf.511)
22-23 Ekim'de Paris'te yapılan çok gizli bir toplantıda ise plana son şekli verildi. Planda İsrail'in Kanala ulaşacak kadar bir zamana sahip olması için sahte bir barış girişimi bile düşünülmüştü:
Süveyş Savaşı sırasında İngiliz ve Fransız bombardımanına maruz kalan Mısır kasabaları yerle bir oldu. |
Süveyş'in millileştirilmesi bahane edilerek yapılan savaşta ölen Mısır askerleri. "İsrail Dışişleri Bakanı Moshe Sharett, Gazze ve Sina'nın ele geçirilmesini amaçlayan Mısır'a karşı büyük bir savaşın, İsrail önderlerinin gündeminde daha 1953 Sonbaharı'nda bulunduğunu söylemektedir. (İsrail'in Kutsal Terörü, Livia Rokach, sf.18) |
Savaş, geleceğin "Lübnan Kasabı" Albay Ariel Şaron komutasındaki İsrail birliklerinin Sina'ya girmesi ile başladı. İlerleyen günlerde 3 koldan daha İsrail akınları başladı ve İsrailliler 5 gün içinde de bütün Sina'yı kontrol altına aldılar. Mısırlı üst düzey komutanların büyük taktik hatalarından dolayı İsrail'in başarısı son derece hızlı gerçekleşti.
"İsrail'in Sina'daki bu hızlı başarısında, 31 Ekim'den itibaren İngiltere ve Fransa'nın da savaşa müdahalesi üzerine Nasır'ın, Süveyş Kanalı'nı savunmak üzere, Sina'daki Mısır Kuvvetlerine 2 Kasımda geri çekilme emri vermesinin rolü büyük olmuştur. Mısır Kuvvetleri bu çekilmeyi çok kötü ve dağınık bir şekilde yapmışlardır. Bu da İsrail'in işini kolaylaştırmıştır." (Keesing's Contemporary Archives, 1955-1956, sf.15173-15174)
30 Ekim'de İngiltere ve Fransa, Mısır'a nota vererek Süveyş'in kendilerine bırakılmasını istediler. Mısır'ın bunu reddetmesi üzerine 31 Ekim'den itibaren İngiltere ve Fransa da savaşa müdahale etti. Bu müdahaleyle Mısır'ın bütün havaalanları ve askeri bölgeleri imha edildi. Artık neredeyse Mısır Hava Kuvvetleri diye bir şey kalmamıştı. Nasır doğudaki birliklerini Süveyş'i korumak için geri çekti. Geri çekilme hareketi çok kötü ve dağınık bir şekilde gerçekleştirildiğinden bu, İsrail'in işini kolaylaştırdı. Müttefik Kuvvetleri 6 Kasım'da Süveyş'e çıkarma yaparak kanalı ele geçirdiler. Mısır'ın 7 Kasım'da ateşkesi kabul etmekten başka bir alternatifi kalmamıştı. BM Genel Kurulu 7 Kasım'da aldığı 1001 (ES-I) sayılı kararla Süveyş'e Barış Gücü'nü yerleştirirken, 1002 (ES-I) sayılı kararla İngiltere ve Fransa, Mısır topraklarından çekildi. Mısır bu kararla, savaş meydanında kaybettiği mücadeleyi masada kazanmış gibi gözüktü. Savaşın bu şekilde sonuçlanmasının çeşitli nedenleri vardı.
Fransa ve İngiltere'nin İsrail ile beraber Mısır'a savaş açması saldırgan bir imaj oluşturmuş ve dünyanın birçok ülkesinde büyük bir tepkiye neden olmuştu. Bu nedenle İsrail'in Sina'yı işgali için daha tepki çekmeyecek bir plan yapılmalıydı.
İsrail'e Resmi Alman Yardımı: Lüksemburg Anlaşması
İsrail'e yapılan yardımlar içinde en uzun dönemi kapsaması ve en büyük meblağı tutmasıyla Alman yardımının özel bir yeri vardır. Yardım planı, yapılan Lüksemburg Anlaşması ile belgelenir. Bu anlaşmayla Almanya, II. Dünya Savaşı sırasında Yahudilere karşı yaptığının bedelini ödeyecektir. İlginç olan, Almanya'nın, II. Dünya Savaşı'nda var olmayan bir ülke (İsrail) için tazminat ödemesidir.10 Eylül 1952'de imzalanan anlaşma 3 bölümdür. Anlaşmanın Shulumim (onarmalar) bölümünde Bonn Hükümeti, İsrail'e ihtiyaçlarını karşılaması için 3 milyar Mark ödemeyi kabul ediyordu.
"Shilumim Anlaşması'yla yapılan yardım 1965'te sona erdiğinde İsrail'e yapılan yardım 1.450.000 ton malı bulmuştu. İsrail'e hiçbir dönemde bu kadar yardım yapılmamıştı. Endüstriyel araçlar, haberleşme cihazları da bu ikmalin içindeydi. Bonn, 100 milyon doların üstünde İsrail dışında yaşayan Yahudilere de yardım yaptı." (Diaspora, Howard M. Sachar, sf.10)
Üçüncü bölümde ise, Nazi zulmünden zarar gören Yahudilere 450 milyon Mark ödenmesi öngörülüyordu. Ancak bu maddeye yerleştirilen göç şartı ile yardımın şahıslara değil doğrudan İsrail'e yapılması sağlandı.
"Üçüncü yasa BEG adını alır. Bu yasanın kapsamına Almanya dışında yaşamış Yahudiler dahildir. Eğer bir Polonya Yahudisi savaştan sonra ülkesine dönmüşse yardımdan yararlanamayacaktır. Yahudinin yardımdan yararlanabilmesi için İsrail'e göç etmiş olması gerekmektedir.
1973 senesine gelindiğinde ödenen para 32 milyar Mark olmuştur. Alman bütçesinin %5'i İsrail'e ve Yahudi komitelerine gitmektedir. Bu yüzyılın sonuna gelindiğinde toplam ödeme 86 milyar Marka ulaşacaktır." (Diaspora, Howard M.Sachar, sf.10-12 )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder